Bal, arıların bitki kaynaklarından topladıkları nektarı veya bitki üzerinde yaşayan bazı böceklerin, bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak salgıladığı maddeleri toplayıp bileşimlerini değiştirip, petek gözlerine depo ederek olgunlaşmasını sağladıkları doğal bir besin maddesidir.
Arının nektar topladığı kaynağa göre; salgı balı ve çiçek balı olmak üzere 2 gruba ayrılmaktadır. Çiçek balının kaynağı arıların bitki çiçeklerinden topladığı nektar, salgı balının kaynağı ise bitki üzerinde yaşayan böceklerdir.
Arılar, 1 gr bal için 4.000’den fazla çiçeğin nektarını toplarlar.
Bal arıları, yavrularının protein gereksinimini karşılamak üzere doğadan polen toplarken, bir yandan da tarımsal yönden önemi çok büyük olan tozlaşma olayını da gerçekleştirerek üretimde verimliliği artırırlar. Polen, bal arısı kolonilerinin üretkenliğini ve ana arının yumurtalık aktivasyonunu etkiler.
Arılar bir çiçeğe kondukları zaman çiçek üzerindeki polen tozları arının tüylü bedenine yapışır. Arı, hortumu ile nektar alarak ayaklarını nemlendirir ve yapışan polenleri arka ayaklarındaki özel boşluklara (corbicula) ya da karın kısmındaki tüyler grubuna (scopa) doğru iterek toparlar. Arılar, polenleri kovanda larvaları beslemek için peteklerin gözlerine depolarlar.
Polenin kimyasal yapısı, rengi ve şekli bitki türüne göre değişmektedir. Polenlerin %80’i sarı renktedir. Ancak polenler sarıdan yeşile, beyazdan-pembeye değişen bir renk yelpazesi oluşturur. Tadı ve aroması hafif tatlı ve çiçeksidir. Arı poleni peletinin ortalama ağırlığı yaklaşık olarak 7.5-8 mg olup, bu oran arının uğradığı çiçekteki polen erişilebilirliğine göre değişir
Polen fonksiyonel bir gıda olduğu için metabolizmayı düzenler, bakteri ve hastalık etkenlerini yok eder. Prostat kanserine iyi gelir. Hücre yenileme özelliği çok yüksektir. Polen genel sağlık ve zindelik açısından insanlar üzerinde olumlu etki yapmakta, özellikle alerjik reaksiyonlar, prostat sorunlarının giderilmesinde, bronş astım, mide rahatsızlıkları ve diyabet gibi birçok hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanımı yaygınlaşmaktadır.
Apis Mellifera L. bal arılarının kovandaki yavru arıları, besinleri ve kendilerini çeşitli patojen mikroorganizmalardan (fungus, virüs, bakteri) korumak için bitkilerin gövde, tomurcuk, yaprak vb. yerlerinden topladığı balsam ve reçinemsi maddeleri, başlarında bulunan salgı bezlerinden salgılanan enzimlerle biyokimyasal değişime uğratarak meydana getirdikleri bir üründür.
Yapışkan reçineli bir yapıya sahip olan propolisin içeriği toplandığı bitki çeşitliliğine, bal arısı ırkına, depolama zamanına, arıların yaşadığı bölgelere bağlı olarak farklılık göstermektedir. Bu yüzden sarı-yeşilden koyu kahverengiye kadar farklılık sergileyen renklerde olabilmektedir. Propolis organik çözücülerde ve suda düşük çözünürlüğe sahipken, alkollerdeki çözünürlüğü yüksektir. Propolisin kimyasal kompozisyonu çok kompleks olup, bileşimi bitkiye, bölgeye, toplanma zamanı ve mevsimi ile koloniye bağlı olarak değiştiğinden dolayı rengi, kokusu ve tıbbi karakterleri de farklılık gösterir.
Propolisin kimyasal yapısında fenolik asit ve esterleri, polifenoller, ketonlar, flavonoidler ve fenolikaldehitler olmak üzere 180’den fazla bileşen olduğu tespit edilmiştir. İnsanlık tarihi kadar eski olan arı ürünlerinin tıbbi amaçlar için kullanımı Türk, Eski Yunan, Mısır ve Arap medeniyetlerinde propolis, bal ve polenden yararlanıldığı arkeolojik çalışmalarda ve tarihi kaynaklarda görülmektedir. Eski Mısırlılar dönenimde propolisin antioksidan ve antibakteriyal niteliği sebebiyle ölülerini mumyalama amaçlı olarak kullanıldığı gibi; propolisin antifungal, antibiyotik, antiviral özelliklerinin olduğu ve bol miktarda flavonoid kapsadığından antioksidan etkisinin baldan ve diğer arı ürünlerinden 2 kat daha fazladır.
Propolis; kimya, eczacılık , kozmetik, sağlık, malzeme, apiterapi, gıda ve sanayi gibi birçok sektörde çok fonksiyonlu şekilde kullanılmaktadır.
Polen, nektar ve arı tükürüğünün fermantasyonu sonucu oluşan ürüne arı ekmeği denir. Pupadan çıkan yavru arılar 5 gün boyunca bu arı ekmeğini yemektedir. Arının ilk besini olduğu için bu ürüne "arı bebek maması" da denilmektedir. Perga (arı ekmeği) işçi arılarının kışlık besin ve enerji ihtiyacını sağlar, güçlü bir vitamin kaynağıdır.
Perga, kimyasal bileşimi coğrafi kökene göre değişebilir. Yapısında temel olarak amino asitler, basit şekerler, çok miktarda ve türde vitamin ve mineraller (kobalt, fosfor, demir, kalsiyum) ile enzimler ve fitohormonlar içerir. Perga yaklaşık %20-22 protein, % 24-35 karbonhidrat, % 1.6 lipid, % 2.43 mineral, % 3.5 laktik asit, % 35 şeker ve % 1.6 yağ içeriğine sahiptir. Perganın sahip olduğu amino asit içeriği ve çeşidi polene göre çok daha zengindir.
Zihin yorgunluğu ve dikkat bozukluğunu azaltır. İçerdiği yüksek düzeydeki B vitamini ve diğer vitaminler ile vücuda destek olur. En başta kanser olmak üzere birçok hastalığa karşı bağışıklık sistemini güçlendirir. Perga, içerdiği yüksek orandaki asetil-kolin ile tansiyon ve kabızlık tedavilerinde yardımcı bir üründür. Aşırı sıklıkta antibiyotik içeren ilaçlar kullanan hastaların midelerinde meydana gelen sindirim sorunlarını ve bu kişilerin bağırsak tembelliğini tedavi ederek ortadan kaldırır. Perganın antiseptik ve mikrop öldürücü özelliği de bulunmaktadır. Kanamalı diş eti koruma tedavisinde de faydalıdır.
Arı sütü 5-15 günlük genç işçi arıların üst çene (mandibular) ve boğaz bezlerinden (hipofaringeal) salgılanır. Tüm larvalar ilk üç günlük dönemlerinde, ana arı olacak larvalar ise larval ve ergin dönemlerinin tamamında sadece arı sütü ile beslenirler. İşçi arılar tarafından salgılanan ve petek gözlerine bırakılan arı sütü, sıvı formda iken daha sonra koyu bir kıvam alır. Ana arı ile aynı genetik yapıya sahip olan işçi arıların yapısal farklılıkları biyolojik değeri çok yüksek olan arı sütü ile beslenme süreçlerinden kaynaklanmaktadır.
Pelte kıvamında, açık krem-kemik renginde, kendine has bir kokuya ve yakıcı bir lezzete sahip ürün olarak tanımlanmaktadır. Görünümü akıcı ve krem kıvamındadır. Homojen bir yapıya sahip olup, ekşimsi bir tadı vardır. Arı sütünün kompozisyonu arıların besin kaynağına, mevsime, koloni gücüne, larvanın yaşına veya üretim şekline bağlı olarak değişebilmektedir.
Günümüzde arı sütü, özellikle insan sağlığına faydalı etkileri sebebi ile ilaç, kozmetik ve gıda sektöründe kullanılmaktadır. Arı sütü güçlü hücre yenileyici özelliğe sahiptir. Bununla birlikte arı sütünün antibakteriyel, antifungal, antiviral, antidiabetik, sinir sistemi destekleyici ve kas-iskelet sistemi koruyucu özellikleri ile ilgili pek çok bilimsel çalışma bulunmakta, bu nedenle de özellikle Apiterapi uygulamalarında önemli yer tutmaktadır.
Bal arısı zehiri, sahip olduğu özellikler ile çok önemli ve değerli bir arı ürünüdür. Bal arılarında işçi arının karın boşluğunda bulunan zehir bezlerinde üretilir ve zehir kesesinde depo edilir. Arıların karın boşluğunda bulunan ve zehir bezlerinde üretilen arı zehiri, arının karnının son segmentinde bulunan zehir kesesinden salgılanır.
Bal arısı zehiri açık renkte, kokusuz, acı tada sahip sıvıdır. Kuru zehir beyaz-krem renktedir. Zehir, toplanması esnasında buharlaşma yoluyla kolayca kaybolan bileşikler de içermektedir. Keskin ve acı bir tada sahiptir ve yapısında bulundurduğu alarm feromonlarından dolayı aromatik özelliktedir. Asidik yapıda (pH=5.0-5.5) olan arı zehiri; normal sıcaklıkta yaklaşık 20 dakikada kurur ve bu esnada ağırlığının %65-70’ini kaybeder.
Arı zehrinin %88’i sudan meydana gelmiştir ve her arıdan yalnızca 0,1 µg kuru zehir elde edilebilir. Arı zehiri suda çözünebilirdir, alkolde çözünemez.
Arı zehirinin kullanımı çok eskiye dayanmaktadır. M.Ö. 2000 yıllarına ait bir papirüste arı zehirinin tedavi maksatlı kullanımının delillerine rastlanmıştır. Günümüzde arı zehiri, eklem rahatsızlıklarında, romatizmal hastalıklarda, gribal enfeksiyonlarda, ortopedik hastalıklarda, iltihap kurutucu ve analjezik (ağrı kesici) olarak kullanılmaktadır.
Farmakolojik olarak arı zehrinin; kan dolaşımını artırıcı, cildi gençleştirici, düz kas kasılımını artırıcı, bakteri öldürücü, kalp ritmi ve fonksiyonlarını düzenleyici, mide suyunu, kalp ve beyin damarlarındaki kan akışını, adrenalin düzeyini artırıcı, radyasyona karşı koruyucu, kadınlarda menstruasyon dönemi öncesi ağrıları giderici, tansiyon düşürücü etkileri bulunmaktadır. Arı zehiri oldukça değerli ve pahalıdır. Ülkemizde de diğer arı ürünlerinde olduğu gibi arı zehirine de gerekli önem verilerek, üretilmeye başlanmıştır.
Balmumu, 12-18 günlük genç işçi arıların, son 4 çift karın halkalarındaki mum salgı bezlerince salgılanan bir maddedir. Karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması sonucu katılaşarak pulcuk haline gelir. Arıların 1 kg balmumu üretebilmesi için, 6-10 kg bal yemeleri gerekmektedir. Mum salgılayan arılar, önce bal yerler, daha sonra 35°C de, zincir şeklinde salkım oluşturarak, mum salgılarlar.
Kabartılmış peteklerden doğan her genç işçi arı, o petek gözünde bir gömlek bırakır ve bu gömlekler belli bir süre sonra kabarmış peteğin kararmasına ve hastalık etkenleri oluşturmasına sebep olur bu yüzden kararmış petekler eritilip geri dönüştürülür.
Bal süzme işlemi yapıldıktan sonra kararmış petekler çerçevelerinden ayrılarak bir eritme kazanında eritilip yabancı maddelerden ayırtılarak külçe haline getirilir. Külçe halindeki petekler sterilizasyon tankında 120°C ve 1.5 hava basıncında steril edilir.
Külçe halindeki petekler sterilizasyon tankında 120°C ve 1.5 hava basıncında steril edilir. Erimiş haldeki bal mumu yapay arı gözlerinin olduğu bir makinadan geçirilir ve aynı zamanda soğuk suyla teması sağlanarak sıvı halden katı hale getirilir ve temel peteğin son hali meydana gelir. Üretimden çıkan temel petek, çerçeve çıtalarına takılarak polen ve nektar akış dönemine göre koloniye verilerek kabartılması sağlanır.
Apilarnil (erkek arı larvası), pupa dönemine henüz geçmemiş 3-7 günlük erkek arı larvalarına verilen isimdir. Apilarnilin biyolojik içeriğini %97 oranında erkek arı larvası ve %3 oranında larva besininden (arı sütü, polen, arı ekmeği, ba) oluşturmaktadır. Apilarnil kelimesi; Api (Latince arı), Lar (Larva) ve Nil (ürünün etkisini bulan ilk kişi Nicolae V. Iliesu) hecelerinden oluşmaktadır.
Bal arılarının en önemli zararlılardan olan Varroa, üremek ve gelişmek için işçi arı gözlerine oranla daha büyük olan erkek arı gözlerini tercih eder. Bu nedenle arıcılıkta, erkek arı larvalarında arıcılar tarafından Varroa ile biyolojik mücadele olarak erkek arı gözleri kesilerek atılır. Atık olarak görülen apilarnil, aslında Apiterapi’de çok önemli faydaları olan bir üründür.
Apilarnil, homojen yapıda, sarımsı – gri renkte, süte benzer yapıdadır. Apilarnil, acımsı bir tada sahiptir ve kendine has bir yumurta kokusu vardır. Apilarnil, biyolojik açıdan oldukça etken bir arı ürünüdür. Apilarnil özellikle, arı larvasının yapı taşı olan tüm esansiyel aminoasitleri içermektedir ve kimyasal içerik bakımından arı sütü ile benzerlik göstermektedir. Bu nedenle tam gıda olarak değerlendirilebilmektedir
Apilarnil, kimyasal yapısına göre saf veya liyofilize şekilde kullanılabilmektedir. Erkek arı larvaları, özellikle insan sağlığında apiterapötik ürün olarak, hayvan beslemesinde veya gıda olarak kullanılmaktadır. Hayvan beslenmesinde son yıllarda yapılan çalışmalar ise apilarnilin androjenik özellikleri sebebi ile damızlık hayvanlarda kullanımı üzerinde durmaktadır.
Apilarnilin, iştah artırıcı etkisi sebebi ile yeme bozukluklarında (anoreksiya), protein yetersizliğinde, yorgunluk, depresyon gibi durumların, prematüre çocukların gelişiminde, alzeimer tedavisinde, iskelet sistemi hastalıklarında, endokrin sistem ve bağışıklık sistemi hastalıklarında ve geriatride kullanımı ile ilgili çalışmalar bulunmakta ve sürmektedir.